Tecavüz, Taciz, Tehdit ve Travma

Tecavüz, Taciz, Tehdit ve Travma

I

    ''sanki utanç katiller için değil kurbanlar içinmiş gibi’

Travma sonrası stres ve ruhsal travma etkileri üzerine yayınlanan  broşürlerde tecavüz genellikle travmaya yol açan diğer bir iki olay ile birlikte alınır.  Tedavisi de diğer travmalardan farklı olarak düşünülmez. Kadına yönelik şiddet, tecavüz, tehdit ve taciz her şeyden önce toplumsaldır; yani toplumlardaki erkek egemenliğinden kaynaklanır ve bu vahşetlerin yol açtığı ruhsal travmayla baş etmek zorunda olan kişi bütün bir egemenlik sistemiyle de baş etmek zorundadır.  Bu egemenlik ilişkileriyle nasıl baş edeceğini öğrenemeden varlığına yönelik sürekli bir tehdit unsuru olan bu ilişkiler içerisinde kendini güvenlikte hissetmesi zor olacaktır.

Çocukların ve kadınların cinsel istismarı toplumlar için bir utanç kaynağıdır.  Kültür, inanç ve sosyal sınıf farklarından etkilenmeden her toplumda ve toplumun her katmanında vuku bulması, şaşırtıcı yaygınlığı, cinsel istismarın inkârının ve kimsenin duymak istenmediği şeyin söylenmemesinin belki kaynağıdır. İnkâr, hukuki, ahlaki ve sosyal boyutları itibariyle hem egemen inanışların hem egemen katmanların rahatının gözetilmesine de dayanır. Çocuklar söz konusu olduğunda bu çocuk bu kötü muameleyi hak etti demek insanlar için ne kadar zorsa, tecavüze, tacize, tehdide ve fizik şiddete uğrayan kadınlar söz konusu olduğunda aynı insanlar için bu kadın bunu hak etti demek o kadar kolaydır. Onların taşıdığı nefs ve nefesin çocukların sahip olduklarından daha kıymetsiz olduğunun delili nedir bilenmez. Birçok ülkede yapılan araştırma raporları tecavüz ve cinsel taciz mağdurlarının gözlemlenenden daha yüksek olduğunu çünkü mağdurların çok az bir kimsinin şikâyette bulunduğunu ifade etmektedirler. Dünya sağlık örgütü özellikle kadınların maruz kaldıkları vahşetten kendilerinin sorumlu tutulacağı kaygısıyla açıklamaktan çekindiklerini vurgulamaktadır.

Bilimsel olarak açık ve net, işlevsel olma ve hukuki olarak adil olma kaygısı mağdurun yaşantıyı nasıl hissettiği dışında nesnel bir ölçüt arayışından dolayı hem tecavüzün hem cinsel taciz ve istismarın ne olduğu klinik ve adli psikoloji açısından tartışma konusudur. Tartışma cinsel içerikli küfürlü konuşmanın, AMK gibi yaygın deyişlerin bir taciz unsuru olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği noktasındadır.  Bir diyalogda küfür bir tehdit, taciz olabileceği gibi başka her bir şey olabilir çünkü anlam konuşanla konuşulanın içerisinde bulundukları ruh hallerine, içerisinde oldukları sosyal bağlama ve interaksiyonlarına göre oluşur, değişir. Bu tartışma post travmatik stres yaşantısının en önemli özelliliğini travmaya yol açan olayı değil kişinin o olaydan dolayı yaşadığı gerilimi, boğuntuyu, stresi, anksiyeteyi, olaya ilişkin daha önce sahip olduğu düşünceleri ve olay sonrası düşüncelerinin değişimini ve bunlarla baş etme biçimini hesaba katmamaktadır. Keza travmaya ilişkin tanımlar ve kıstaslar da işlevsel değillerdir ve mülayimdirler. Örneğin;

Travmatik yaşantılar, gerçek bir ölüm veya ölüm tehdidinin bulunduğu, ağır yaralanmanın veya fiziksel bütünlüğe yönelik bir tehdidin ortaya çıktığı ve kişinin kendisinin yaşadığı ya da şahit olduğu olaylar olarak tanımlanmaktadır’’[1]

‘’Travmatik yaşantılar, gerçek bir ölüm ya da ölüm tehdidinin bulunduğu, kişinin ağır yaralanma veya fiziksel bütünlüğüne yönelik bir tehdit olayını yaşaması, böyle bir olaya tanık olması ya da bir yakınının beklenmedik ölümünü, şiddete maruz kaldığını öğrenmesi şeklinde tanımlanır.’’[2]

gibi tanımlarda ‘’ gerçek bir ölüm veya ölüm tehdidinin bulunduğu’’ deyişindeki gerçekliği neyle ölçebiliriz, böyle bir tehdidin kimim için bulunması söz konusudur, hangi yaralanmanın ne derece ağır olduğuna nasıl karar verebiliriz?

‘’Travmatik yaşantılar doğaları gereği olağandışıdır. ‘’ gibi bir deyişte olağan dışılığın ölçütü nedir? Travmatik yaşantılar en olağan olayların sonucudur, trafik kazaları, doğal afetler, iş kazaları desek daha doğru bir şey söylemiş olmaz mıyız? Bu olağan dışılığı ‘’kişinin günlük yaşam olaylarıyla uyumunu sağlayan başa çıkma yollarının da iflas etmesiyle’’ açıkladık mı her türden ve cinsten ruhsal rahatsızlığı bir cins travma ve travmatik yaşantı olarak değerlendirmek zorunda kalmaz mıyız?

 

‘’İnsanların başından geçen ileri derecede üzücü ve sarsıcı yaşantılara travma adı verilmektedir. Deprem,  sel gibi doğal felaketler,  yangınlar, trafik kazalar ı,  saldırılar, işkenceler, tecavüz ve taciz yaşamdaki travmatik olaylardır.  Birçok insan bu tür olaylarla karşılaştıkları zaman acı hissederler, kayıp olgusunun yarattığı duygusal yıkım nedeniyle de ağır ruhsal belirtiler gösterebilirler.’’[3]

Gibi bir tanımda hangi travmanın kimin için ve nasıl ‘’ileri derecede üzücü ve sarsıcı yaşantı’’ olduğuna karar verebiliriz? İleri derecede ve sarsıcı olduğuna karar verebildiğimiz her yaşantı bir travmaya doğrusu ruhsal bir travmaya yol açar mı?

Travma ile birçok kitap ve yazıda ‘’ağır’’ ya da ‘’büyük’’ ibaresinin travmatik olayı betimlemek için hemen hemen istisnasız olarak kullanılması dikkat çekicidir[4]. İnsanın aklına sadece bu ağırlığı ne ile ölçeğiz sorusu değil, aynı zamanda ağır olmayan bir travmatik olay var mıdır sorusunu da getirmektedir. Her travma, ihmal ve istismar ‘’kişiyi kendinden biraz daha uzaklaştırır. Kendinden uzaklaşan insan giderek daha fazla çevrenin esiri durumuna gelir. Herkesçe kabul gören davranışlara mutlaka uyum sağlama çabası, gereksiz amaçları gözünde büyütme ve onları gerçekleştiremeyince büyük kırılmalar yaşama gibi ’’[5]  tutumlar geliştirir.

Birçok araştırmacı ve yazar travmatik olabilecek olayların bir listesini, vermeye özen göstermektedirler. Hangi olayların travmatik olabileceğinin bir listesi ancak tanı ve önlem açısından anlamlıdır fakat travmatik olabilecek olaylara ahlaki ve öngörüsel (aksiyolojik) bir değer atfedilmesinin klinik açıdan anlamlılığı şüphelidir. Hayat, post travmatik stres bozukluğuna yol açabilecek olaylarla doludur. İnsanların çok büyük bir bölümü bu olayları yaşarlar veya tanık olurlar ama yüzde 7’ye yakın bir bölümü post travmatik stres bozukluğuna maruz kalırlar.[6] Bunun da ötesinde bir gözlemci için travmatik olmayan bir olay yaşayan için travmatik olabilir ve bunun tam tersi de mümkündür.

 

 Fizik bir travmadan farklı olarak ruhsal bir travmadan söz edebilmek için travmatik yaşantının vuku bulması yetmez: 1) Olayla ilgili kâbuslar, engellenemez bir şekilde olayı zihinde yaşamalar 2) travmatik yaşantıyı anımsatan uyaranlardan kaçınma ve tepkilerde keskinliğini yitirme 3) Otonom sinir sistemiyle ilişkili, uykusuzluk, aşırı duyarlılık, konsantre olamama dikkatini toplama güçlüğü, kolay öfkelenme ve irkilme, gerginlik ve ağrı gibi bir takım semptomların aynı anda gözlemlenebilmesi gerekir.  Bu kriterlerin mevcudiyeti, post travmatik stres bozukluğu geliştiren bireylerin sanki bir ve aynı olaya maruz kaldıkları ve post travmatik stres semptomlarına yol açan mekanizmaların açık ve net olduğu yanılsamasını yaratabilir. Araştırmaların bugünkü aşamasında durum bu değildir. Post travmatik stresi açıklamaya çalışan birçok model vardır.[7] Sadece Janoff-Bulman’ın modeli kişilerin sahip oldukları değerleri, temel inançlarını post travmatik stres bozukluğunun etiyolojisini açıklamak için kullanmaktadır. İnsan iradesinin ve eylemin yol açtığı acıların doğal olayların yol açtığı acılarından daha çok travmatik olduğu birçok araştırmacı tarafından ileri sürülmektedir. Tecavüz ve cinsel taciz, bir yakın ya da onu korumak, kollamakla yükümlü biri tarafından çocukluk ve ergenlik dönemindeki mağdura yapılmışsa sonuçların daha yıkıcı olduğu, travmatik olayın cereyan edişinin, mağdurun hem olay anında hem olay sonrasında yaşantılarına dair geliştirdiği tepkileri etkilediği gözlemlenmiştir. Kaçınabilecekleri ve gelecekte kontrol altına alabilecekleri durumlarda tecavüze uğrayan kadınların, kendilerini bir satranç tahtasında bir piyon olarak hisseden ve gelecekte hiçbir şekilde güven içinde olamayacaklarına inanan kadınlara nazaran daha az psikolojik sorun yaşadığı da tespit edilmiştir.[8]

(devam edecek)

 



[1] Genel sıkıntı düzeyinin belirlenmesi çalışması raporu, Psk. Dr. Çağay Dürü ve ark, Temmuz 2006, ankara

 

[2] Bkz: http://www.terapiportali.com/?page=blogpost&yid=96&url=travma-sonrasi-stres-bozuklugu-ve-tedavisi

[3] Cinsel Taciz ve travma: Eleştirel bir deneyim aktarımı, Hilal Eyüpoğlu, Eleştirel psikoloji bülteni, ISSS 1999-2410

[4] Psikiyatri, Prof.Dr. Işın B. Kulaksızoğlu ve ark., İstanbul 2009

[5] Ruhsal gelişim, Vedat Şar, Psikiatri, İstanbul 2009 içinde

[6] Kessler et al., 2005, aktaran Valerie Billette, Soutien social et état de stress post-traumatique, 2007

[7] Belli başlı modelleri analım: KoIb,1987,1988; van der KoIk,1984,1985; Pena,1984; Freud,1956; Ferenczi,1982; Horowitz,1986; Krystal,1978; Green  ,1985; Lifton,1988; Mowrer,1960; Fao ve Kozak 1986; Chemtob ve ark.,1988;  Foa ve ark.,1989; Jones ve Barlow1990,1992; Chemtob ve ark. 1988; Janoff-Bulman1985;( http://id.erudit.org/iderudit/032383ar)

[8] Jacques Van Rillaer , L’impact psychologique des traumatismes et son traitement,  SPS n° 294, janvier 2011

  
2376 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın