Otomatik davranışlar, otomatik düşünceler ve Emosyonlar Otomatik davranışlar, otomatik düşünceler ve Emosyonlar Tanınmış Fransız filozofu Alain[1] ‘’Bir düşünceden daha tehlikeli hiçbir şey yoktur eğer sadece bir tek düşüncemiz varsa’’ der. Kişi için daha tehlikeli olabilecek şey belki sahip olduğu bir düşüncenin bilincinde olamamasıdır. Böylesine bir düşünce emosyonlarıyla etkileşim içerisinde bazen kişi için katlanılması zor, istemediği, uygunsuz davranışlara yol açar, ne yaptığını bilmez hale getirir. Dünyayı algılayışımızı yapılandırmada rol alır. Bir nesnenin, bir olayın, bir oluşumun bütününü idrak etmeden onun hakkında oturup düşünmeden kararlar vermemizi ve harekete geçmemizi, otomatik olarak davranmamızı sağlar. Düşen birini tutmak veya ayağa kaldırmak için harekete geçtiğimizde söz konusu olan bu durumdur. Gülmek, ağlamak, öfkeden deliye dönmek yanı kendimize nasıl davranmamız gerektiğini sormadan gösterdiğimiz davranışlar otomatik davranışlardır. Otomatik davranışlar bir kısmı sosyal olarak kabul görür. Bir kısmı cinsiyet rollerimize göre teşvik edilirler. Bu yüzden bizde öyle içselleşmişlerdir ki bazen üzerlerine düşünmek, davranışın farkına varmak onları değiştirmeye yetmez; tıpkı sigara içen birinin sigaranın zararlarını anlaması, sigarayı bırakmayı istemesinin hemencecik onu bırakmasına yeterli olmaması gibi. Bu davranışlara da bir şekilde bağımlıyızdır. Bazen de otomatik davranışlarımızın bilincine varmak ve kognisyonlarımızı (bilişlerimizi) değiştirmek davranışı tamamen değiştirir ve bazen de davranışlarımız düşüncelerimiz üzerinde yaptığımızı sandığımız değişikler alışılmadık bir durumla harekete geçen emosyonlarımızın sınavından geçerler ve başarısız olurlar. Genellikle ‘’Ne yapayım bu benim…’’ ile savunulan bu konum Sartre’in deyişiyle ‘’bilincin her şeyini’’[2] içerir. İnsanlar Pavlov’un köpeği değillerdir. Hem şartlanma süreçleri hem yeniden şartlanma süreçleri daha karmaşıktır. Var oldukları dünyaya ilişkin inançları, ona ilişkin ve kendilerine ilişkin felsefeleri, kavrayışları, tasaları vardır. Albert Ellis’in deyişiyle ‘’ İnsan düşünür ama sadece düşünce değildir. Hayat felsefesine göre kendi kendini ve dünyayı hisseder’’[3] Otomatik düşünceler, şartlanmalar, deneyimler, yaşantılar, anne babalarınızdan, ailemizden, sosyal ve kültürel çevremizden öğrendiğimiz şeylere inanmalar sonucu edindiğimiz mutlakçı düşüncelerdir. Kısa ve özdürler; nerde trak orda bırak gibi. Bazen zihnimizde bir görüntü, imaj olarak bulunurlar. Kendiliğinden farkına varamayacağımız bir hızla işlev görürler[4]. Daha açık, daha eleştirel, görece düşünülmüş düşüncelerimizle bir arada var olurlar. Kişinin farklı toplumsal konumlarda, durumlarda, interaksiyonlarına, motivasyonlarına ve bağlama göre davranışlarına esin veren düşünceler farklıdır. Öngörülemez, önceden kestirilemez durumlarda otomatik düşüncelerin otomatik davranışlara yol açması daha muhtemeldir. Böylesine durumlarda ilk harekete geçen korteksimiz değil emosyonlarımızdır[5] yani otonom sinir sistemi ve endoktrinel sistemimizdir. Arabamızın önüne atlayan birine çarpmamak için fren yapmamızla o kişinin arabanın önüne atladığının farkına varmamız arasında milisaniyelerle ölçülebilen ve bu ölçüm düzeyinde üç kat olan bir fark vardır. Antonio Damasio[6] tek hücreli ve sinir sistemine sahip olmayan bir hayvan olan paramesyumun bile emosyonel süreçlerin özünü; bilinçsiz olsa da hayatta kalma arzusunu, yansıtan davranışlarda bulunduğunu iddia eder. Damasio için ilksel/temel emosyonları sinekler hissedemezler ama kediler, köpekler hissederler çünkü emosyonu oluşturan iyi orkestre olmuş bir grup refleksle ona dair serebral (beyinsel) temsillerin oluşması arasında bir süreklilik vardır, sinek bunun için yeterince karmaşık bir beyne sahip değildir. Bir emosyonu duymak, hissetmek o emosyonun bilincine sahip olunduğu anlamına gelmez. [1] Gerçek adı Émile-Auguste Chartier’dir. Yazılarında birçok takma isim kullanmıştır. Alain (1868-1951), felsefinin esas öğelerinden biri önyargılardan kaçınarak akılcı düşünmeyi öğretmektir. [2] Sartre şöyle der; ‘’ Emosyon kendi modunda bilincin her şeyine, varoluşsal bir plandan bakarsak insanın gerçeğine işaret eder.’’ J.-P .Sartre,Esquisse d'une théorie des émotions(1939),Paris,Hermann,1960, s.16 [3] La force de conscient ou comment repenser son inconscient , Le livre noir de la psychanalyse içinde, les arenes, 2005 [4] Bkz.; http://www.selcukbesli.com/?Syf=26&Syz=369799&/Errara-humanum-est:--Schopenhauer,-Daniel-Kahneman,-Amos-Tversky-ve-Ba%C5%9Fkalar%C4%B1%E2%80%A6 [5] Emosyon kelimesi Latince ‘’motio’’ harekete geçirmek, hareketten geliyor. [Lat. emovere = devinmek Duygu, duygulanım, heyecan, his ve benzeri ifadelerin hiçbiri hareketi ve harekete geçmeyi doğrudan çağrıştırmadığından emosyon demeyi tercih ettim. Bedia Akarsu, Felsefe sözlüğünde heyecan diyor. |
4222 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |